"Yabancı sermaye düşmanlığı var. Küresel sermayeye farklı bakış var."
"Sümerbank tarihten siliniyor. Elinde bir şey kalmadığı için ismini de kaldırıyoruz."
"Ne banka bırakacağız, ne fabrika… Liman da bırakmayacağız. Hepsini satacağız." (Limanların özelleştirilmesiyle ilgili sorulan soruya cevap-2003)
"Stratejik yermiş. Ne stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına." (SEKA’nın özelleştirilmesiyle ilgili sorulan soruya cevap-2003)
“20 bin doları bastıran kızı görür!” (TELEKOM’un özelleştirilmesiyle ilgili-2004)
“Bu kadar basit mi küresel sermaye, şu dinden, bu dinden geldi diye ’Eyvah Türkiye elden gidiyor’ demek. Yıllarca yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar kovuldu. Acaba kazandık mı.” (İsrail’in Suriye sınırında mayınları temizleme karşılığı toprak işleme hakkını elde etmesine yapılan eleştirilere karşı söylenenler-2009)
Toplumun hafızası haftada bir siliniyor olabilir ama arşiv unutmaz!..
Bu sözleri kimler söyledi, ülkenin bütün kurumlarını zarar ediyor bahanesiyle kimler özelleştirdi? TEKEL gibi bir kurumun fabrikalarını kimler yıkıp yağmaladı? (Bkz. Tokat, Bitlis, Yozgat) O fabrikalar şimdi AVM oldu. Peki, SEKA'ya ne oldu? Sümerbank Fabrikaları'na ne oldu? Devlet Üretme Çiftlikleri’ne ne oldu? Bu kurumlardan boşalan sektörlere hangi çok-uluslu şirketler yerleştirildi? Acaba bugünlere nasıl geldik?
Sahi cumhuriyetin ulusal ekonomi hamlesiyle yeşerttiği, 1937’de o yokluk yıllarında kurulan Nazilli Basma Fabrikası’na ne oldu? Hereke’ye, Bünyan’a ve onlarca fabrikasına ne oldu?
Bu tablo sadece tütün verilerini kapsadı. Diğer tarım ürünlerinde de durum aynı. İthalat son sürat artıyor. Yerli üretim ve üretici sayısı düşüyor. Bu tablonun daha vahimi bundan sonra ki süreçte şekerpancarını bekliyor. Çünkü şeker fabrikaları özelleştirildi, üretici tedirgin ve tüm dünyada sentetik şeker endüstriyel gıda üretiminin ana hammaddesi haline geldi. Kar hırsı ile halk sağlığını umursamayan bu piyasacı zihniyetin yasalarına baktığımızda bunun katlanarak devam edeceğini öngörmek hayal olmasa gerek.
Özal ile başlayan neoliberal yıllar özelleşen kurumlarıyla, dışa bağımlı ithalata dayalı ekonomisiyle, esnek istihdam modelleriyle, kiralık işçisiyle, tarımın iflasıyla, sıfır gümrük vergisiyle, tarımsal üretimin nitelik değiştirmesiyle, hayvancılıkta aile işletmelerinin üretimden uzaklaştırılarak piyasanın büyük işletmelere devredilmesiyle ve ışıklı yalanlarıyla devam ediyor. Ürettiğini anında tüketen, tükettiğinin bedelini karşılayamayan bir süreç yaşanıyor. Sahte ekonomik terimler havada uçuşuyor.
Ülkeyi yerli-yabancı demeden pazarlayanlar başları her sıkıştığında içi boş bir milliyetçilik argümanı buluyorlar. Yapay bir ‘yerli’ ve milliyetçi söylemle avutulurken gerçekleri karartacak yeni Goebbelsler mi bulacağız peki? Onların yalan üreten makinelerine teslim mi olacağız? Ezber korosuna mı katılacağız kerrat cetveli gibi? Ya da onları yalanlarıyla birlikte def mi edeceğiz?
"Sümerbank tarihten siliniyor. Elinde bir şey kalmadığı için ismini de kaldırıyoruz."
"Ne banka bırakacağız, ne fabrika… Liman da bırakmayacağız. Hepsini satacağız." (Limanların özelleştirilmesiyle ilgili sorulan soruya cevap-2003)
"Stratejik yermiş. Ne stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına." (SEKA’nın özelleştirilmesiyle ilgili sorulan soruya cevap-2003)
“20 bin doları bastıran kızı görür!” (TELEKOM’un özelleştirilmesiyle ilgili-2004)
“Bu kadar basit mi küresel sermaye, şu dinden, bu dinden geldi diye ’Eyvah Türkiye elden gidiyor’ demek. Yıllarca yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar kovuldu. Acaba kazandık mı.” (İsrail’in Suriye sınırında mayınları temizleme karşılığı toprak işleme hakkını elde etmesine yapılan eleştirilere karşı söylenenler-2009)
Toplumun hafızası haftada bir siliniyor olabilir ama arşiv unutmaz!..
Bu sözleri kimler söyledi, ülkenin bütün kurumlarını zarar ediyor bahanesiyle kimler özelleştirdi? TEKEL gibi bir kurumun fabrikalarını kimler yıkıp yağmaladı? (Bkz. Tokat, Bitlis, Yozgat) O fabrikalar şimdi AVM oldu. Peki, SEKA'ya ne oldu? Sümerbank Fabrikaları'na ne oldu? Devlet Üretme Çiftlikleri’ne ne oldu? Bu kurumlardan boşalan sektörlere hangi çok-uluslu şirketler yerleştirildi? Acaba bugünlere nasıl geldik?
Sahi cumhuriyetin ulusal ekonomi hamlesiyle yeşerttiği, 1937’de o yokluk yıllarında kurulan Nazilli Basma Fabrikası’na ne oldu? Hereke’ye, Bünyan’a ve onlarca fabrikasına ne oldu?
Tabi ki yerli yabancı bütün markalarıyla markaya dayalı tekstil anlayışı için kurban verildi. Sümerbank, yerli küçük işletmeler ve diğerlerinde olduğu gibi...
Bu süreçte sentetik kumaşların devreye girmesiyle pamuk üreticisi ne yaşadıysa diğerleri de onu yaşayacak. En son Şeker Fabrikaları ile yaşadığımız bu benzer durumun sonuçlarını da bu sistemi değiştiremediğimiz sürece yaşayarak göreceğiz. İlkel insan gibi yaşayarak öğreniyoruz.
TEKEL’in özelleşmesi ile yerli tütünün bitme noktasına taşınmasının bir örneği de şimdi şekerpancarını bekliyor. TÜİK verilerine göre 2000 yılında 2 milyon 365 bin dekar alanda yapılan tütün ekimi 2016 yılında 925 bin dekara düştü. Üretim ise 200 bin tondan 75 bin tona geriledi. Buna karşılık 2002 yılında 55 bin ton olan tütün ithalatının da 2017’de 100 bin tona çıktığını görüyoruz. 2002 yılında 405 bin kişi olan tütün üretici sayısının ise 2017’de 64 bin 400 kişiye düştüğünü görüyoruz.
TEKEL’in özelleşmesi ile yerli tütünün bitme noktasına taşınmasının bir örneği de şimdi şekerpancarını bekliyor. TÜİK verilerine göre 2000 yılında 2 milyon 365 bin dekar alanda yapılan tütün ekimi 2016 yılında 925 bin dekara düştü. Üretim ise 200 bin tondan 75 bin tona geriledi. Buna karşılık 2002 yılında 55 bin ton olan tütün ithalatının da 2017’de 100 bin tona çıktığını görüyoruz. 2002 yılında 405 bin kişi olan tütün üretici sayısının ise 2017’de 64 bin 400 kişiye düştüğünü görüyoruz.
Bu tablo sadece tütün verilerini kapsadı. Diğer tarım ürünlerinde de durum aynı. İthalat son sürat artıyor. Yerli üretim ve üretici sayısı düşüyor. Bu tablonun daha vahimi bundan sonra ki süreçte şekerpancarını bekliyor. Çünkü şeker fabrikaları özelleştirildi, üretici tedirgin ve tüm dünyada sentetik şeker endüstriyel gıda üretiminin ana hammaddesi haline geldi. Kar hırsı ile halk sağlığını umursamayan bu piyasacı zihniyetin yasalarına baktığımızda bunun katlanarak devam edeceğini öngörmek hayal olmasa gerek.
Özal ile başlayan neoliberal yıllar özelleşen kurumlarıyla, dışa bağımlı ithalata dayalı ekonomisiyle, esnek istihdam modelleriyle, kiralık işçisiyle, tarımın iflasıyla, sıfır gümrük vergisiyle, tarımsal üretimin nitelik değiştirmesiyle, hayvancılıkta aile işletmelerinin üretimden uzaklaştırılarak piyasanın büyük işletmelere devredilmesiyle ve ışıklı yalanlarıyla devam ediyor. Ürettiğini anında tüketen, tükettiğinin bedelini karşılayamayan bir süreç yaşanıyor. Sahte ekonomik terimler havada uçuşuyor.
Ülkeyi yerli-yabancı demeden pazarlayanlar başları her sıkıştığında içi boş bir milliyetçilik argümanı buluyorlar. Yapay bir ‘yerli’ ve milliyetçi söylemle avutulurken gerçekleri karartacak yeni Goebbelsler mi bulacağız peki? Onların yalan üreten makinelerine teslim mi olacağız? Ezber korosuna mı katılacağız kerrat cetveli gibi? Ya da onları yalanlarıyla birlikte def mi edeceğiz?
*Bu yazı 3 Eylül 2018 tarihli Kırşehir Çiğdem gazetesinde yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder