Ana içeriğe atla

BU PARALAR NEREYE GİTTİ?

2020 yılı bütçe kanununda 139 milyar lira olan bütçe açığının yılsonunda 173 milyar lira olarak gerçekleştiği açıklandı. Bir önce ki yılın açığına göre tam yüzde 40 arttı. Ama bu bile bir başarı hikâyesi gibi sunuldu. Aslında propagandanın böylesine yakın tarihten aşinayız.

Yine 2020 yılında bütçeden yapılan faiz ödemesi ise 134 milyar lira oldu. 18 yılda toplam 1 trilyon liranın faize ödendiğini artık sağır sultan bile duydu.

Diğer taraftan 833 milyar lira da vergi toplandı. Peki, bu paralar nereye gitti?

İşinden, gelirinden olan işçiyi sadece öldürmeden yaşatacak düzeyde verilen ücretler İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Faize kasasından 134 milyar lira çıkan maliyenin işçiye verdiği yok üstelik aldığı bütün ücretlerden vergi tahsil ediyor.

2020 yılının büyük kısmı maalesef pandemiyle geçti ve geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyonu buldu. Büyük bir kısmı da ücretsiz izne gönderildi. İki milyondan fazla işsiz veya ücretsiz izinli işçi pandemide “Nakdi Ücret Desteği” adıyla oluşturulan günlük 39 lira ile geçinmeye layık görüldü. İŞKUR verilerine göre Nisan-Aralık 2020 döneminde 2 milyon 291 kişiye toplam 7.2 milyar lira ödendi. Daha da önemlisi 2020 yılsonu itibarı ile fonda 103 milyar liralık varlık bulunduğu halde işçiler 39 liraya talim ettirildi. 2020’de günlük 39 lira olan bu Nakdi Ücret Desteği 2021 artışı(!) ile 47 lira oldu. Bu ücretten Damga Vergisi alan bir anlayış ise hala devam ettiriliyor.

Kısa çalışma ödeneğini alabilenlerin sayısı ise Nisan ayında 3 milyon 243 bin iken Aralık ayında bu sayı 1 milyon 238 bin kişiye düştü. İşverenin beyanıyla ödenebilen bu ücretin alınabilmesi için son üç yılda toplam 450 gün primi ödenmiş ve son 60 gündür de çalışıyor olması gerekiyordu. 2020 yılında bu şekilde toplam 25.3 milyar lira ödendi.

İşsizlik ödeneğini alabilenlerin sayısı ise Nisan ayında 592 bin iken Aralık ayında bu sayı 207 bin kişiye düştü. 2020 yılında bu şekilde toplam 6.2 milyar lira ödendi. Sigortalı olduğu gün sayısına göre altı, sekiz veya on ay gibi bir süre için verilen işsizlik ödeneğini hak edebilmek Türkiye’de engelli koşu ile eş değer. İşçinin hukuken geçerli olmayacak bir tutanak ile ‘ahlak kurallarına aykırı davranış’ (Kod29) suçlanması işsizlik ödeneğini almasına engel! Bunun iftira olduğunu mahkemede kanıtlayan işçiye ise ödenen bir tazminat yok. Pandemide işten çıkarma yasağından muaf tutulan bu yöntem suiistimal edilerek binlerce işçi yine işten atıldı. Üstelik içlerinde önemli bir kısmı sendikaya üye oldukları gerekçesiyle bu şekilde suçlandı.



Yukarıda özetlenen üç başlıkta yapılabilen ödemelerin tamamı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yani işçinin kendi emeğiyle oluşturulan fondan karşılanıyor. Yine fondan devletin kasasına Genel Sağlık Sigortası (GSS) primi ve Damga Vergisi ödeniyor ve böylece devlet verdiği desteği fazlasıyla geri alıyor. İşini kaybetmiş veya ücretsiz izinde milyonlarca işçinin bu dönemde sadece sağlıktan yararlanması amacıyla GSS primi yatırılıyor. Yani yaşlılık primi yatırılmıyor ve bu dönem emeklilik hesabında ölü dönem olarak kabul edilecek. Üstelik borçlanma hakkı da yok! İşverene yapılan teşvik ödemeleri de bu mevcut fondan karşılanıyor. 2020 yılında “Teşvik” adı altında 18 milyar lira ve İşbaşı Eğitim Programı adı altında 2.7 milyar lira olmak üzere toplam 20.7 milyar lira işverenin kasasına girdi. Peki, bu dönemde fona yapılan işveren desteği ne kadar? 10.8 milyar lira. Yani bir koyup iki aldılar! Ticaretin böylesi herkese nasip olmaz. Pandemide asgari ücret düzeyinde bir gelir desteği verilmeyen bu insanların dışında bir de GSS borçlarından dolayı sağlık hizmetine ‘ücretsiz’ erişemeyenler var. Bu insanlar ancak kararnamelerle izin verilirse ücretsiz erişebiliyor. Primini ödeyemeyip borcu birikenler ücretsiz sağlık hizmetine bir kararnameyle 31 Aralık’a kadar erişebilmişti. 23 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararnameyle 31 Aralık 2021’e kadar yine uzatıldı. Yani en temel sosyal hak olan ücretsiz sağlık hakkı bir defa daha kararnameyle bahşedildi ancak prim borçları birikmeye devam ediyor. Oysa GSS prim borcunu affetmek geçilmeyen köprünün garantisini ödemek kadar maliyetli değil. Vergiyi tavana yayıp geliri artırarak işçiye, işsize destek vermesi gereken iktidar doğası gereği tavandan alamadığı vergiyi tersine tabana yayıyor. Asgari ücretten dahi Gelir Vergisi tahsil ediyor. İşsizin GSS primine yani aylık 107 lirasına göz dikiyor. İşsizleri her ay borçlandırıyor. Tüm bunlar astronomik yolcu garantilerini, ballı ihaleleri cebe indiren müteahhitler ülkesinde oluyor. Bu paraların nereye gittiği aleni ortada. Nihayetinde yaşanan işsizliği, eşitsizliği, yoksullaşmayı unutturabilmek için toplumu daha fazla gererek, sağa sola bağırarak, önüne gelene terörist-zillet diyerek toplumun algısını yönetmeye çalışıyor. Ama Can Yücel’in dediği gibi “Tekliyor çağın çarkına okuyan çark, durdu muydu bir gün bu kör, avara kasnak, bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak!”

*Bu yazı 29 Ocak 2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.

www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/bu-paralar-nereye-gitti-recep-yilmaz-1809688

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HENDESE-İ MÜLKİYE

CIVIL ENGINEER - (SİVİL) İNŞAAT MÜHENDİSİ Mühendis kelimesi Arapça kökenli "hendese" yani geometri kelimesinden türemiş geometri bilen anlamına gelir. Osmanlı Devleti' nde askeri kökenli bir eğitim modeliyle ordu ihtiyaçlarını karşılamakla başlamasına müteakip sivil ihtiyaçları da gideren bir meslek alanına dönüşmüştür. 1773 Mühendishâne-i Bahrî Hümâyûn 1775 İstanbul Haliç Tersâne-i Âmire-              Hendese Odası 1781 Mühendishâne  1795 Mühendishâne-i Cedîde  1806 Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn 1883 Hendese-i Mülkiye Mektebi 1909 Mühendis Mekteb-i Âlîsi 1928 Yüksek Mühendis Mektebi 1944 İstanbul Teknik Üniversitesi *Mimar SİNAN (1489-1588)  Aslında Mimarlık ve İnşaat mühendisliği henüz birbirinden ayrılmamış toplam bir disiplin iken ilk inşaat mühendisi 1586 tarihli bir Vakfiye'ye istinaden Mimar Sinan sayılmalıdır. Bkz. Evliya ÇELEBİ- Seyahatname  Edirne Selimiye Cami'si için Mimar Sinan'a atfen "Mimar ve Mühendis-i Kâmi

Anlatılan, Cumhuriyet Aydını Bir Ailenin Hikayesidir

Bir kuşağın devrimci aydınlarından Adnan Cemgil felsefe öğretmeni, yazar ve Fransızca ile Rusça'dan çeviri yapmış bir çevirmendir, eşi Nazife Cemgil de felsefe öğretmenidir. Nazife Cemgil'in babası, Muğla'da Kuvayı Milliye'yi örgütleyen Ağır Ceza Reisi Cemal Bey'dir.* Adnan Cemgil, Behice Boran ile Türk Barışseverler Derneği'nin kurucularından ve derneğin genel sekreteridir. Kore Savaşı'na asker gönderilmesini protesto edip ABD karşıtı bildiri dağıttıkları için tutuklanır ve 15 ay cezaevinde kalır. Suçlama, ABD ile dostluğu bozmaya çalışmaktır! Emperyalizmin yarı sömürgesi olmaya razı edilmiş bir ülkede birçok aydın bu suçlamalardan nasibini alır. Aynı dönem Nazife Cemgil de Yozgat Lisesi'ne sürgün edilir. 1951-1955 arası Yozgat Lisesi'nde görev yapar. Oğulları Sinan ve Dumrul Cemgil de ilkokula 1951-1952 döneminde Yozgat'ta devam ederler ve bir dönem burada okurlar. Ardından cezaevinden çıkan Adnan Cemgil çocukları ile İstanbul'a gider.

Çiçekdağı (Mecidiye) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Milli Mücadele döneminde Çiçekdağı gerek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile ileri gelenleriyle gerek Ali  Galip Bey gibi cephede gerekse de Çapanoğlu isyanı sırasında isyanın ilçelerine sıçramasını önleyip  (Kırşehir’in ardından Konya’daki diğer hilafet yanlısı isyancılarla buluşma noktasında önemli) Ankara  ile devamlı bilgi alışverişinde olmaları ardından da isyanı bastıran Çerkez Ethem’e rehberlik etmeleri  ile kayda değer katkılarıyla adlarından söz edilmeyi başarmış değerli insanları içinden çıkarmış bir  ilçedir. Çiçekdağı ilçesinde o dönem aynı düşünceye hizmet amacıyla kurulmuş olan; Çiçekdağı (Mecidiye)  Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de başta cemiyet başkanı Dağıstan Bey olmak üzere, cemiyet kâtibi Hacı  İbrahim Efendi, müftü Hayrullah Efendi, Belediye Başkanı Necip (İnce) Bey ile cemiyetin gençlik  kollarını oluşturan Osman Şevki (Çiçekdağ), Reşat Akyön ve Ali Galip (Gençoğlu) Bey’in kurdukları  Çiçekdağ Tenvir-i Efkâr Yurdu ve Çiçekdağ Türk Ocağı Şubesi müşterek çektikleri bir tel